Kriptolar:
32940
Bitcoin:
$94.289
% 2.54
BTC Dominasyonu:
%57.5
% 0.19
Piyasa Değeri:
$3.28 T
% 1.74
Korku & Açgözlülük:
73 / 100
Bitcoin:
$ 94.289
BTC Dominasyonu:
% 57.5
Piyasa Değeri:
$3.28 T

TBB/Çakar: TL kredi kısıtlamasında 3 kritik değişiklik yapılıyor

Habertürk’e konuk olan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı Alpaslan Çakar, BDDK’nın ticari krediler için Döviz şartı kararının piyasalara yansıması hakkında Kübra Par, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Barlas ve Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen’in sorularını yanıtladı.

Çakar’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Enflasyonu üç temel boyutuyla değerlendirmek lazım. Birinci boyut maliyet enflasyonu. Gerek pandemi ve devamında petrol fiyatında ciddi anlamda sıçrama olmuştu. 2021 yılına başladığımızda dünyada enflasyon, ticaret hacmine yönelik beklentiler vardı. Büyüme hızı yüzde 3,5’tu. Bu sene yüzde 4 civarında bir öngörü vardı. Küresel ekonomi farklı süreçlerden geçiyor. Şubat ayında Rusya-Ukrayna savaşı oyunun dengesini bozdu. Doğalgaz, petrol, enerji açısından, gıda ürünleri açısından hakikaten çok büyük potansiyel. Euro bölgesinin Rusya’dan enerji alımı yüzde 38’di. 4 ülkenin enerjisinin yüzde 100’ünü Rusya karşılıyor. Zaten enerji fiyatlarındaki artış, savaşın getirdiği tedarik zincirindeki bozulma arzı negatif etkiledi. Bu bütün dünyaya enflasyon olarak yansıdı.

Biz Euro bölgesinde olsaydık enflasyonumuz yüzde 70 mi olacaktı? Hayır. Her ülkenin kendisine göre gerçekliği farklı. ABD’de son 40 yılın enflasyonu var. Gelişmiş olan ülkelerde 1993’den bu tarafa en yüksek enflasyon var. Gelişmekte olan ülkelerde 1983 yılından bugüne en yüksek enflasyon var. Biz net enerji ithalatçısı ülkeyiz. Geçen sene yıl boyunca ülkemizin faturası 51 milyar dolardı. Biz cari fazla veriyoruz. Enerji girildiğinde işin rengi değişiyor maalesef. Enerjiden kaynaklanan ciddi cari açık çıkınca net olarak kur üzerine baskı yaratıyor. O kadar yabancı parayı bulmanız lazım. Kur enflasyon anlamına gelir. Enerji fiyatlarındaki artışın maliyetler üzerinde etkisi, özellikle kur üzerindeki baskısı dikkate alındığında ciddi bir maliyet enflasyonunu yurt dışından ithal etmiş oluyoruz.

Hem maliyet enflasyonu hem enflasyon birleştiğinde fiyat mekanizması öngörülebilirin dışında çıktı. Enflasyon enflasyonu doğuruyor. Ben enflasyonun yıl sonunda yüzde 50’ler seviyesine düşebileceğini öngörüyorum. Turizm gelirleri dolayısıyla cari açığın gerektirdiği likiditenin bulunabileceğini düşünüyorum.

Biz ithalat yaparak ihracat yapan bir ülkeyiz. İthal ettiğimiz her ürünün fiyatı artmaya başlıyor. Enflasyon enflasyonu doğruyor. Fiyatlama mekanizmasını bozuyor. Olmaması gereken fiyatlar etiketlere yansımaya başlıyor. Bu rasyonel bir fiyatlama değil aslında. Yüzde 78 seviyesindeki beklenti enflasyonunun yüzde 40’dan aşağı olmadığı kanaatindeyim. Yıl sonunda enflasyonun düşüş eğilimine geçeceğini ve yüzde 50 oranında görebileceğimizi düşünüyorum. Yıl sonuna doğru aşağıya doğru evrileceğini düşünüyorum. Geçen sene Ekim ayında yüzde 2,5 ayında, Kasım ayında yanılmıyorsam yüzde 3,5, Ocak’ta da yüzde 11’di. Artık aşağı yönde olacağı kanaatindeyim.

Enflasyon aslında cari açığın sonucu olan bir durumdur. Kur değişimi Türkiye’de her zaman enflasyonu doğurmuştur. Yeni ekonomik modelde üretimin, arzın, ihracatın artırılması öngörülüyor. Katma değerli arzı arttığınızda cari fazla verirseniz. Arz talebi karşılayacağı için orada bir enflasyon sonucunu doğurmayacaktır. 2019 yılında dünyada ekonomik kriz vardı, 2020’de pandemi geldi. Pandemi sonrası hafif toparlanma olurken savaş üstüne bindi. Cari açık makası açıldı. Savaş değil, enerji fiyatlarında artış olmasaydı cari fazla verecektik ve enflasyonla karşılaşmayacaktık. Yeni ekonomik model cari fazlayı yakalamak için olmazsa olmaz. Bu sene yüzde 7.3 civarında büyüdük. Bu dönemde istihdamı arttırdık. 34 milyon civarında istihdama ulaştık. Biz dünya gelirinden pay almak zorundayız, insanımızın refahını arttırmak, istihdam yaratmak zorundayız. Altyapı yatırımlarında çok ciddi mesafe aldığımızı düşünüyorum. Enflasyon, yüksek faiz oranlarıyla bu yatırımları yapabilme şansınız yok. Üretim fazlası vererek büyümeyi sağlayabilirsiniz.

Bugün itibarıyla faiz oranlarıyla enflasyon arasındaki bağ bütün dünyada koptu. Gelişmekte olan ülkelere bakın faiz oranı artışına gittiler; ancak bundan sonra da agresif bir şekilde faiz artırımına gidemeyecekler. Euro bölgesinde resesyon net olarak görülmeye başlandı. Bizde durgunluk veya resesyon anlamında herhangi bir şey söz konusu değil. Biz makul finansmanla ülke ekonomisini büyütmeye devam ediyoruz. Bugün faiz oranlarını yüzde 70-80’lere getirirseniz ekonominin tamamen tepetaklak olması anlamına gelir. Bizim ülkemizde bunun olması söz konusu olamaz. Biz cari fazla verecek şekilde firmaların yatırım, üretimlerine destek olacak, finansman maliyetinin yönetilebilir kılmak adına makul faiz oranıyla kredilendirme yapıyor olmalıyız.

Arzı artırmak durumundayız. Bunun için de ülkede sanayi çok ciddi gelişim içerisinde. Turizme bakıldığında 2019 yılında 35 milyar dolar gelire sahipti. Geçen sene 24 milyardı. Bu sene 6.6 milyar dolar. 2019 yılındaki turizm gelirini geçiyor olacağız. Turizm gelirimizle enerji faturamızı ödeyebiliyorduk. Bugün itibarıyla o korelasyon koptu. İmalat, turizm, tarım ve diğer sektörlerin tamamında ciddi canlanma söz konusu. Gerek BDDK, gerek Merkez Bankası’nın krediyle ilgili kararlara bakıldığında, kur üzerindeki baskıyı azaltması açısından en son BDDK’nın firmaların kredi kullanımına ilişkin düzenleme oldu. Bunların tamamı bir taraftan da talebin yönetilmesine ilişkin kararlar. Biz beklentileri de bu paralelde yönetmek durumundayız. Bütün etkileri ve parametreleri bir arada düşünmek lazım; faiz, kur, enflasyon, büyüme, ödeme dengesi, istihdam. Bugün itibariyle ülke ekonomisi canlı, 800 milyar dolarlık büyüklük içerisinde, ihracat rekorları kıran dönemden geçiyoruz. Bunun mutlaka bir neticesi olacak.

Bu sene kredi büyümesi TL cinsinden 993 milyar TL oldu. Geçen sene 103 milyar TL’ydi. Enflasyon ve maliyet artışların getirdiği bir tablo vardı. Firmaların kredi ihtiyacı hasıl oldu. Yeni ekonomik modelde temel parametre selektif kredi politikası. Doğrudan ihracat, tarım, katma değere gidiyor olması lazım. Bankacılık sektörü olarak hiç olmadığı kadar kredinin akıbetinin sorgulandığı bu dönem gibi bir dönem olmamıştır.

Kredi kullandırırken önce ‘bu parayı ne yapacaksın’ diye sorarız. Sonra takibi yaparız. Bütün kredilerin gittiği mecrasını takip ederiz. Bir miktar öngörülmedik cari işlemlerde kullanılmak üzere kredi veririz. 1,5 yıl önce kredilerin yüzde 23’ü bireysel yüzde 75 kurumsal krediler. Bugün itibarıyla yüzde 81 kurumsal, yüzde 19’u bireysel; yani konut, taşıt vs. İkinci sırada ticaret var yüzde 16, daha sonra inşaat var. Enerji yüzde 9’a çıktı. Krediler selektif olarak kullandırılmaya devam ediyor.

Bu düzenlemenin amacı kredilerin selektif olarak doğru mecralarda kullanımını sağlanması. Varlıkların içinde dövizi varken Uygun maliyetli TL cinsinden kredi kullanarak döviz alınmasını önlemek. Cari denge dolayısıyla kur üzerindeki baskıları azaltacak önlemleri almak zorundayız. Kur üzerinde sürekli yukarı yönlü küresel baskı var. Bu amaçla bazı kararlar aldı. Bu kararlarda şöyle bir şey öngörülüyor; bu firmalar bağımsız denetime tabi olacak. İkincisi TL cinsinden yabancı para varlıkları altın ya da bankada yer alan mevduatları TL üzerinden 15 milyon TL’nin üzerinde olacak. Şirketin aktif büyüklüğü ise 11 yıl içerisinde net satış hasılatından hangisi yüksekse onun yüzde 10’undan fazla yabancı para, varlık bulunduramayacak. Bu üç şartın bir arada olmasının zorunluluğu var. Yabancı para kredi konusunda sıkıntı yok. O kapsamda herkes alabiliyor. 32 sayılı karar kapsamında olmasa bile yabancı para pozisyon açığı olan, yani döviz cinsinden yükümlülüğü olan ödemesi olan firma o pozisyon kadar döviz alma şansı var. Kamu Gözetim Kurumu’nun yayınladığı veriye göre Türkiye’de 13 bin 900 potansiyel firma var. Bu kriteri sağlayan firma sayısı 350 civarında. Bu dinamik bir süreç, pekala artabilir.

Burada bağımsız denetim firma sayısı 360 civarında. Bu firmaların kredi kullanma aşamasında bağımsız denetim raporunu ibraz ediyor olması lazım. BDDK Başkanımız geçen hafta şunu söyledi; biz süreci değerlendiriyoruz. 360 civarında bağımsız denetim firması var demiştim. Bu kuralı esnetiyorlar. Yeminli müşavirler de dahil olacak. Daha önce kurumsal kredi kartları, tedarik finansman sistemi kapsamındaki krediler de onlar da matraha dahil ediliyordu. Bunlar da matrahtan çıkarılıyor. Özetlersek; Yeminli mali müşavir onayı geldi. DBS, kurumsal kredi kartı, tedarik finansmanı kapsamındaki krediler istisna oldu. Factoring kurumlarının verdiği krediler matrah değerlendirilmesine tabi oldu. Buradaki temel amaç, doğrudan kur üzerindeki baskıyı azaltmak. Şahsın yabancı parası varken, TL kredi alıp tekrar dövize dönmesini engellemek.

Biz olağan bir dönem yaşamıyoruz, bütün dünya için konuşuyorum. Kuru, enflasyonu, diğer ekonomik parametrelerin sıklıkla yer değiştirdiği bir dönemde otoritenin benzer kararlar alıyor olması olağandır. Zamanın ruhu bunu zorunlu kılıyor. 360 firma diyoruz ama bunların ciddi yabancı para varlıkları var. Bunu engelliyor olmak lazım. Süreç itibarıyla yabancı para döviz alan firma için hiçbir kısıt söz konusu değil. Ancak bir firma yabancı para varlığı var olduğu halde kredi alıp onu dövize dönüyorsa, kur üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Kredilendirmenin dövize ve altına dönüyor olmasını sanıyorum hiçbirimiz istemiyoruzdur. Türkiye’de yatırım iştahı çok canlı. Ciddi anlamda yatırıma giden kredi var.

Türkiye’de mal, hizmet sermaye hareketleri her zaman serbest olmuştur. İsteyen her türlü ticareti yapabilme hürriyetine sahiptir. Bugün yabancı paranın yurt içi, yurt dışı her türlü sirkülasyonu serbesttir. TL cinsinden kredi verip yabancı para alması engellenmiştir. Dolayısıyla yabancı para almak serbesttir. Ülke ekonomisi kadar, bankacılık sektöründeki serbestiyet kadar emin olun başka ülkelerde bu kadarı yok. İngiltere, Almanya’da Türkiye’deki kadar hızlı hesap açabilme şansınız yok. Parasal sirkülasyonunuzu bu kadar hızlı yapamazsınız. Her paranın akıbetini izah etmek zorundasınız. Burada yapılan TL cinsinden kredi kullandırılıp, bunun dövize dönmesini engellemektir.

Bir şirketten beklenen faaliyet kârlılığı, sermaye artışıdır. Bir şirket TL cinsinden ya da yabancı para cinsinden pozisyonu korumasını kısmen anlayabilirim. Ama bir şirket bu amaçla döviz tutmaması lazımdır. Herhangi bir şekilde döviz yükümlülüğü yok, gelir, gider TL cinsinden. Ancak parasını dolarda tutmaması, euoroda tutmaması lazım.

Geliri yabancı para olanın zaten yabancı para cinsinden kredi kullanması serbest. Yabancı paranın ticaretini yabancı para üzerinden yapan şirketin yabancı para tutmasında sıkıntı yok. Burada öngörülen firmalar 1350 civarında. Bu firmalar zaten TL cinsinden kredi alan firmalar. Bunların yabancı para mevduatı tutup, gidip kredileri alıp yabancı paraya dönmeleri engelleniyor. Firmalardan temel beklenti genel faaliyet kârlılığının artıyor olması. Yabancı paraları varsa mal alımı, yatırıma kullanılmasını beklerim. Burada asla yabancı paranın engellenmesi, sermayenin kontrolü, sermaye transferinin engellenmesi asla söz konusu değildir.

Kur korumalı mevduat 20 Aralık tarihinde olmuştu. Kur korumalı mevduat konusu faiz geliri yüzde 17 civarında öngörüyor. İkincisi bu ürün üzerinden vergi, stopaj alınmıyor. Eğer vade tarihindeki kur artışı olursa onu da kendisine taahhüt ediyor. İlk başta gerçek kişiler söz konusu iken sonra tüzel kişiler de dahil edilmeye başlandı. O zaman kur 18 civarında oranındaydı. Kur korumalı mevduatla 10 TL’ye kadar düştü dolar düşmüştü. Sonra 13 civarında park etti. Beklenti de oydu zaten. Bu kur korumalı mevduat olmasaydı, o zaman kurun daha da yukarı gitmesi, cari açık ve enflasyon etkisini konuşmuştuk. Bugün itibarıyla 1 trilyon TL’yi geçti. Bu kur korumalı mevduat yabancı paradan bir çözülme sağladı mı? O günlerde yabancı para TL dengesi 65’e 35’di. Bugün bu oran 58’e 42’ye döndü. Yani yabancı para 58. Gerçek kişilerin mevduatı yılbaşından bu tarafa 14 milyar dolar azaldı. Tüzel kişilerin, yani firmaların yabancı para mevduatı 8 milyar dolar azaldı. Toplamda 22 milyar çözülme söz konusu. Kur korumalı mevduat öngörülen hedefi kesinlikle yerine getirmiş durumdadır. Bunun Merkez Bankası, Hazine’ye kur artışından kaynaklanan ödeme yükümlülüğü getirebilir. Ama total ekonomiye, devletin hazinesine kur artışı dolayısıyla enflasyon ve cari açık olarak getireceği maliyet neydi? Kur korumalı mevduat kur üzerindeki baskıyı alması açısından hala ciddi enstrüman olduğunu düşünüyorum. Ama ilanihaye sürdürülebilir bir şey değildir. Ekonomik konjonktüre bağlı olarak farklılaşabilir. Bugün yine artıyor ama ilk baştaki ivme tabii ki yok. Mevduatın ortalama vadesi ciddi anlamda artmış oldu, bilanço açısından ciddi katkıları var tabii ki.

Bütün ürünlerde, kampanyalarda ilk çıktığınızda o sırada mevduat döner, kalan mevduat zaten statiktir. Ziraat Bankası’nda bazı mevduatlar var ki, 10 yıl önce açılmış. Tüzelde farklı mülahazalarla, tasarruf veya kendisini korumak amacıyla kurulan mevduat bu gibi enstrümanlarda değerlendirilebilir. Gündemde uzatma kararı olup olmadığını bilmiyorum.

20 Aralık’ta bu iş devralınmıştı. Ukrayna-Rusya savaşı araya girdi. Rusya ekonomisi hem Euro bölgesi hem bizim için çok önemli. Bizim en büyük pazarımız Euro bölgesi. Burada bütün maliyetler arttı. Bu artış bizim ithalatımıza ciddi maliyettir. Enerji fiyatlarındaki artışlar, yaptırımlar hepimizin pazarını etkiledi. Ödemeler sistemi üzerinde ciddi baskı oluşturdu yaptırımlar. Enerji, gıda fiyatlarındaki artış. Rusya turizm ve müteahhitlik hizmetlerinde bizim için ciddi pazar. Ukrayna’dan 2019 yılında 2.2 milyon civarında turist almıştık. Kur korumalı mevduat bütün bunlara rağmen, savaşa rağmen görevini fazlasıyla icra etmiş durumdadır.

Bu iş arz talep meselesi. Bir şeye talep olursa onun fiyatı artar. Şirketler ben yabancı paraya dönmek istiyorum derse elbette talep yaratacaktır. Bu kararlar döviz alımının engellenmesine, BDDK’nın 26 Haziran tarihindeki kararı buna bir önlemdir. Bugün kur korumalı mevduat varken, vergi avantajı varken, yüzde 17 civarında faiz veriyorken, kuru garanti ediyorken, gidip döviz almanın bir rasyonalitesi yok. Kur yükseldiğinde size zaten o fark garanti ediliyor. Bugün itibarıyla 17 makul fiyat. Günün koşullarına göre elbette değerlendirilebilir.

Sektördeki toplam bireysel kredi tutarı 1.1 trilyon TL’dir. 36.3 trilyon TL toplam kredi var. Bunun 345 milyar TL’si konut kredisi, 540 milyar TL ihtiyaç kredisi. Kredi kartlarında gerek bireysel gerek kurumsal kredinin toplam bakiyesi 422 milyar TL’dir. Bireysel kredi kartlarının bakiyesi 277 milyar TL. Bireysel kredi kartlarının yüzde 42’si taksitlendiriliyor. Bir vatandaşın hem Ziraat, hem Halk, hem Garanti bankasında kredi kartı olabilir. Limit bazlı 25 bin TL ve altındaki asgari yüzde 25’ini ödemesi gerekir. 25 binin üzerinde kredi kullanıyorsanız asgari yüzde 40’ını ödemesi gerekiyor.

Bu neviden kararların tamamında öncelikle dar gelirlilere nasıl dokunmaz diye limitini belirleriz. İhtiyaç kredilerine ilişkin düzenlemeler ise 50 bin TL’ye kadar 36 vade devam ediyor. 100 bin TL’nin üzerinde ihtiyaç kredileri 12 aya indirildi. Bu da enflasyonist etkiyi azaltmak için alınan makul kararlar. Kredi kartlarındaki takip oranı yüzde 2.2’dir. Tüm zamanlar içindeki en makul oranlardan bir tanesi. Bütün dünyada enflasyonist etki, savaş ortamı olacak, pandemiden çıkmış olacaksınız, buna rağmen yüzde 2.2 takip. Bence çok rasyonel bir orandır. Türkiye’deki takip oranı hem makul, yönetilebilirdir. Geçen sene takip 3.3’tü. 23 Haziran itibariyle bireysel yüzde 2.3, kurumsalda yüzde 2,5. Küresel kriz, savaş var. Pandemiden çıkmışız. Makul bir orandır bu.

Türkiye’de yapılandırma konusunu çok iyi beceriyoruz. Herhangi bir mülahazayla, nedenle borçlarını ödemekte sıkıntı yaşayan müşterilerimizin kredilerini yeniden yapılandırıyoruz. Firma faaliyetine devam ediyorsa, firmanın kredilerini nakit akışına göre değerlendiriyoruz. Sektör olarak yüzde 80’ine karşılık ayırmış durumdayız. Bunların farklı bir sıkıntıda, öz kaynak, kârlılık üzerinde baskısını azaltmış durumundayız.

Spor kulüpleri de bizim kredilendirdiğimiz müşterilerimiz. Kredi kullandırmışız. Bankalarla bu kredilerini yapılandırmış durumdayız. Biz bankacılar bunların ödenmesinden keyif ve memnuniyet duyarız. İnşallah spor kulüplerimiz borçlarını öderler, biz de paramızı tahsil etmiş oluruz. Ağustos’ta ilk taksit dönemleri geliyor. Bize şimdilik yeniden yapılandırma konusunda bir müracaat yok.

Sektörde 345 milyar TL konut kredisi bakiyesi var. Ziraat Bankası olarak yüzde 30’unu münhasıran biz kullandırmışız. Konut kredilerinde eskiden, enerji durumuna bağlı olarak ekspertizle yüzde 80-90 kredi kullanıyorduk. 10 milyar TL’nin üzerindeki ekspertiz değeri olan konutların kredilenmemesini öngören düzenleme yaptık. Enflasyonist etkiyi yönetmek üzere alınmış bir durumdur. Türkiye’de konut ihtiyacı var. Arzı şüphesiz arttırmak lazım. Konut talebi de her zaman canlı olmaya devam edecek. Genç ve dinamik nüfusa sahibiz. Yabancıların ülkeye ciddi teveccühü var. Konut stoğuna bakıldığında o stoğun da yenilenmeye ihtiyaç var. Kırsaldan kente göç var. Konut her zaman bu ülkede ihtiyaç ve cazip. Bugün itibariyle en son sayın Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği iki konuta gelince. İkisinde de ortak noktalar konut kredi kartlarına, ihtiyaç kredilerine düzenlenmesinde söylemişti. İlk defa konut alacak olan, üzerinde herhangi konut olmayan kişi ve ailede de olmayacak. Ekspertizleri 2 milyon TL’nin altında olacak. Onu bozduruyor olması lazım. 5 bin müşteri 2.1 milyar TL bu kapsamda Ziraat Bankası’nda kredi kullanmış. Konut arzının bu dönemde az olduğunu biliyoruz. Konut kredisi bakiyesinde ciddi bir artış oldu.

Türkiye ekonomisi dışa açık bir ekonomi. Özel sektörün üzerine bina olduğu bir ekonomi. Bankacılık sektöründe çok nitelikli bankalarımız var. 22 farklı ülkelerin bankacılık sektöründe yatırımları var. En son bir bankamızın sermayedarı ilave yatırım yaptı. Türkiye bankacılık sektörüne ciddi anlamda teveccüh var. Kamu bankaları olarak biz ekonomiye daha farklı katkılar verdiğimiz oluyor. Özel sektör bankaları da Türkiye’de güçlü. Onların da ciddi pay alacağını önümüzdeki süreçte ciddi pay alacaklarını düşünüyorum. Özel sektör bankaların sürecin ana motoru olacağını düşünüyorum.

Biz 158 yıllık bir bankayız. 158 yıldır tarım Ziraat Bankası için en önemli konu oldu, bundan sonra da devam edecek. Şu anda en büyük kredi kullandırdığımız sektör tarım. Bankacılık sektörün tarıma yüzde 68’ini Ziraat Bankası kullandırmış. Tarım sektöründe finansmana erişiminde herhangi bir zaafiyet yoktur. Bankada kullandığım bir ifade var. Futbolda İlhan Cavcav sezonu gibi isimlendirmeler oldu. Bu sene Ziraat Bankası’na bir isim vereceksek Tarım Sezonu demek isterim demiştim. Bu sene gıdaya erişebilir olması en önemli konular arasında. Bir her zaman gösterdiğimiz özeni biraz daha fazla gösterdik. İlk ayda 72 milyar TL kredi, 34 milyar TL tahsilat yapmışız. Toplam kredi tutarı 146 milyar TL. Bu kredinin 124 milyar TL’si sübvansiyonlu kredi. Bir kısmı Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından karşılanan kredi. 752 bin müşteriye kredi kullandırmışız. Bu sene 29 bin küsur ilave yeni müşteri tarım sektöründe kredi kullanmış durumda. Sübvansiyonlu kredilerin, 14,50 faiz oranı kullanıyoruz. 124 milyar TL’li sübvansiyonlu kredilerde bunun 124 milyar TL’li kredilerin yüzde 29’u faiz oranı bugün itibarıyla sıfırdır. Tamamı Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan karşılanıyor.

Yüzde 20’si faiz oranı yüzde 1-5 arasında. Enflasyon yüzde 78. Yüzde 45’inin faiz oranı yüzde 5-10 arasında. Sadece 6 milyarlık kredinin oranı yüzde 10’dur. Tarımda en büyük kalem hayvancılık sektörü. Kredilere bakıldığında tamamının faiz oranı yüzde 6-7’ye tekabül ediyor. Toplam 146 milyar TL içerisinde tahsil edilmemiş oran yüzde 1’in altındadır. Çiftçinin geri ödeme kabiliyeti vardır. Bir müşterimiz takibe düştüğünde her konuda destek oluyoruz. Hukuksal süreci başlatıyoruz. Bugün itibarıyla Türkiye’de traktörü elinden alınmış tek bir müşteri yok. Üretim aracının elinden alınması diye bir şey söz konusu değil. Sektörde hukuksal süreç işletiliyor. Ziraat Bankası üretim aracına el koyma mahiyetinde herhangi bir uygulama yok.

GES ürünü, yani gelire endeksli senet ürünü, iç borçlanma senetlerin çeşitlendirilmesi açısından önemli. Burada iki kurum söz konusuydu. Kıyı Emniyeti ve Devlet Hava Meydanlarının gelirleri baz alındı. 6 ay vadesi vaydı. 6.6 milyar TL’lik talep. Ciddi talep aldı. İlk bir üründü. Ben çok anlamlı, nitelikli, doğru sonuç aldığını düşünüyorum.

Bankacılık sektörü hem Türkiye’de hem dünya örneğinde en kurallı sektörlerdir. En çok denetlenen sektörlerdir. En kurumsallaşmış sektörlerdir. Kural seti çok nettir. Biz döviz konusunda müşterili işlem bazında süreçler yönetiriz. Kamu bankalarının açık pozisyon oluşturarak döviz satmaları gibi bir kavram söz konusu değil.

Konu ile ilgili yorumlarınızı bize yazabilirsiniz. Ayrıca, bu tarz bilgilendirici içeriklerin devamının gelmesini isterseniz, bizleri TelegramYoutube ve Twitter kanallarımızdan takip edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir